20 Ocak 2016 Çarşamba

Bir doğum hikayesi

Çocukluğundan beri, ileride anne olmak isteyen bütün kadınların kafasını kurcalayan büyük bir soru vardır, DOĞUM! Acı veriyor mu, nasıl bir his? Sonrasında insan neler hissediyor? Bu soruları elbet tüm kadınlar en az bir kez düşünmüştür. İşin aslı, doğum olayı tamamen kişiden kişiye bağlı bir deneyim. Yarım saat içinde rahatça doğum yapan kadınlar da duydum, günlerce sancı çekip acılar içinde yapan da.
Benim doğum hikayeme gelecek olursak; filmlerdeki gibi başlayan heyecanlı bir doğum oldu benimki.
Ege bey doğum kanalına biraz erken girdiği için hamileliğimin 32. haftasından itibaren doğum çantamı hazırlayıp giriş kapısının yanına koymuştum. Aslında hamileliğin gidişatı nasıl olursa olsun doğum çantasını bu haftalarda hazırlamakta fayda var, doğumun ne zaman başlayacağı hiç belli olmaz. 37. haftaya girdiğimiz ilk günün akşamı (18 Haziran 2015) evde eşimle oturmuş televizyon izliyorduk. Saat gece 11 civarı bir anda suyum geldi. Bu arada şunu belirtmem gerekir ki, hamileliğimin son haftalarında olmama rağmen hiçbir sancı veya kasılma hissetmemiştim. Çevremden gördüğüm kadarıyla anne adayları bu haftalarda doğum hazırlığına girip minik sancılar yaşamaya başlıyordu. Bu nedenle suyun gelmesine ne kadar şaşırdığımı tahmin etmişsinizdir :) Su geldiği anda eşimle ikimiz hemen ayaklanıp şok içinde birbirimize baktık, "Sen doktoru ara, ben hazırlanayım" diyerek kendimi duşa atmıştım. (Daha sonra ameliyathanenin soğuğunu yediğim an, bu fikrin çok saçma olduğunu düşünecektim.) Ben hazırlanırken eşim doktorla konuştu, doktor suyun gelmesinin ardından kısa süre sonra sancıların başlayacağını, hemen hastaneye gelmemiz gerektiğini, kendisinin de yola çıktığını söyledi. Böylece eşim ve ben apar toplar doğum çantamızı ve birkaç gün önce hazırlattığımız bebek şekerlerini alıp hastane yoluna koyulduk.
Hastaneye giderken yoldaki sakinliğimizi düşünüyorum da, olayın şokuyla panik olacağımıza vücut ters tepki verip aksine sakinleşmiştik sanırım. Hastaneye vardığımızda doktorumuz da gelmiş bizi bekliyordu. Bu arada yoldan haber verdiğimiz müstakbel anneanne, babaanne ve dedeler de heyecanla hastaneye gelmek üzerelerdi. İlk iş bana o abuk hastane kıyafeti giydirildi ve beklemeye koyulduk. Bu arada daha 3 gün önce arayıp ertesi hafta tanışmak üzere görüştüğümüz doğum fotoğrafçımızı arayıp acilen doğuma gireceğimi haber verdik ve sağolsun kendisi hemen atlayıp hızır gibi yetişti. Bu geçen süre boyunca sancılarımı kontrol ediyorduk ancak bende sancıdan eser yoktu! Vücut doğuma hazır değildi ama minik adam geleceğim diye tutturmuştu. Suyun önceden gelip sancının olmaması sebebiyle doktorumuz riske girmeyelim dedi ve ben saat 2 civarı sezaryen için ameliyata alındım. Eşim de benimle birlikte ameliyata girip bu mucizevi ana tanık olmak istedi.
Ameliyathane çok soğuktu ve ben yeni duş aldığım için biraz üşüdüm (Büyük hata, kesinlikle önermiyorum). Epidural anestezi ile doğum yapacaktım ve epidural iğnesi normal olarak beni biraz tedirgin ediyordu. Ancak insan o an öyle bir psikolojiye giriyor ki, bebeğimi sağlıkla kucağıma alayım da ne olursa olsun diye düşünüyor. Zaten iğne sandığım gibi acı verici olmadı, sadece garip bir basınç hissettim. Daha sonra anestezi yapıldı ve önüme perde çekilip doğum başladı. Doğum başladıktan sonra birkaç kez eşimi sordum, hemşireler "Birazdan geliyor" dedikçe, acaba heyecanlandı mı, bir şey mi oldu diye meraklandım. Sonradan öğrenecektim ki, eşimin oldukça beyaz tenli olması sebebiyle heyecandan beyazladığını düşünen hemşireler bir süre ameliyathaneye almamışlar :) Neyse ki eşim tam da Ege'nin doğduğu ana yetişti ve minik oğlumuzu ilk defa birlikte görebildik. Onu ilk gördüğüm anı hiç unutmuyorum, yüzüne bakmak için yanıp tutuşuyor, yan masada giydirilmesini izlerken sabırsızlanıyordum. İlk defa yanımıza getirip yüzünü yanağıma değdirdikleri anı ise asla unutamam, sıcacık ve yumuşacık bir yeni hayat... Eşimle birbirimize bakıp gururlandığımızı da unutmam mümkün değil. Ege tartılıp, giydirilip annesiyle kavuştuktan sonra, babasıyla odaya gitmek üzere yola çıktı. Anlatılanlara göre, ben gelene kadar dudak bükmüş, babasının parmağını tutmuş ve sabırla beni beklemişti. Ben odaya girdiğim an ise Ege'yi görmemle birlikte gözyaşlarına boğulmam bir oldu. Öyle değişik bir duygu ki, hem hormonların etkisi hem de doğumun bitmesi ve bebeğin sağlıklı olmasının verdiği rahatlamayla ağlayıvermişim işte... İlk kucağıma verdikleri an, ilk emzirişim, beynime kazınmış güzel hatıralar olarak hep kalacak.

Doğumdan sonrası biraz kaotik geçiyor açıkçası. Sık sık emzirip bebeğin ilk sütü almasını sağlamaya çalışıyorsunuz ama ikiniz de bu konuda acemisiniz. Ne o emmeyi biliyor, ne siz emzirmeyi. Hemşireler, anneler çabalıyor, biri oradan tutuyor, biri buradan, biri bebeği yaklaştırıyor. Aynı zamanda doğum sonrası yorgunluğu oluyor insanın üzerinde. Sık sık yürümek için kalkmaya çalışıyorsunuz, doktorlar gelip bebeği kontrol ediyor. Böylece geçiveriyor ilk gün.
İlk gece hiç uyumadan minik meleği izlediğimi hatırlıyorum. Nefes alıyor mu, her şey yolunda mı, emdi mi, tok mu, altı temiz mi? Bu sorular insanın kafasını kurcalarken uyumak ne mümkün! Zaten ondan sonra da bebek uyutmuyor sizi, uzunca bir süre uyku yok :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

© Copyright 2016 Anne Kalem | All rights reserved.
Sayfa Başına Dön